Metin Zorlu

Köy Odaları ve Gizemleri

O belli belirsiz, alışılmışın dışında yeni şeyler keşfetme imkanı sunan, belki öyle bir hayal uyandırarak sizi heyecanlandıran; her zaman ortada, açıkta olmasa da varlığıyla biraz ürpertici, gizemli ve bambaşka olan mekanlar! Bu gibi yerleri ancak çocukluğumda, eski köy evlerinde görebiliyordum. Bu yazımda, sizi o yerlere ve oradaki hissiyata bir yolculuğa çıkaracağım.

Eskiden çocuk filmlerinde bu hissi karşılayan; tavan araları, hazine bulunması ümit edilen bir batık gemi veya bir ada olabilirdi. Tabii bunlar film mekanları olduğundan güncel hayatta karşılıklarını bulmak kolay değil. Yine de güncel hayatta bu gizemli tecrübeyi yaşamaya bir miktar elverişli başka mekanlar görülebiliyordu.

Eskiden köyde, sokağa pek çıkmadan evde duran bir çocuksanız dikkatinizi çekecek mekanlar; samanlık veya ardiye, kiler gibi isimlendirilebilecek yerlerdir. Belki kısmen boş bir oda bile bu hissiyata hizmet edebilirdi.

Köydeki evimizin hemen karşısında, komşumuzun eski evinin üst katında, böyle metruk gibi, nadiren uğranan ardiye hususiyetine sahip bir odacık, bir boşluk vardı. Onu bir vakit görmüştüm. İçinde zirai zararlıları def etmeye yarayan ilaçlama motoru vardı. Öyle sanıyorum (emin değilim) o odadan bizim ev cihetine bir kapı açılıyor, kapı boşluğa çıkıyordu! Boşluğa açılan kapı! Aman Allah’ım! Bunlar, bir çocuğun küçük dünyasında ne kadar büyük şeylerdi! Belki oraya bir balkon yapma fikri vardı fakat bundan vazgeçilmişti. Boşluğa açılan o kapıdan bizim evi görmek, o bakış açısından evimizi seyretmek benim için hoş bir çocukluk hatırası olarak kaldı.

Yine başka bir komşumuzun evinde, üst kat biz çocuklar için tamamen bilinmez bir haldeydi. Çünkü orası kullanıma kapalıydı. İçindeki eşyalar muhtemelen pek yıpranmamış, yeni kalmış ama temizliğe muhtaç bir haldeydi. Evin yer döşemeleri aralıklı, o gibi evlerde görülmesi gayet normal loş bölümler, yerden yüksek tavan genel bir hususiyete işaret ediyordu. Evin oturma odasında, aşağı mahalleye bakan tarafta, pencerenin hemen önündeki genişçe yere (pencere nişi deniyormuş) oturup dışarıyı seyredebilirdiniz. Zamanının çoğunu evde geçiren biri için bu çok cazip bir fikir. Kış günlerinde dışarıdaki kar yağışını buradan seyrettiğinizi düşünün, çok hoş değil mi?

Mahallemizdeki bir diğer evde, kapısı kapalı duran bir ardiye bulunurdu. Başta da bahsettiğim gibi bunlar çok heyecan verici yerlerdir. Çünkü oralarda bir çocuk için anlamlı, oyuncağa çevrilebilecek, nadiren görülebilecek bir şeyler olabilirdi. Belki plastik bir top, bir bisiklet, onarılma ihtiyacı duyan bir oyuncak ya da başka bir şey. En azından siz böyle bir vehme kapılırdınız. Bu da sizi heyecanlandırmaya yeterdi.

Mahallede arkadaşımın evinde, “eski mutfak” dedikleri bir yer vardı. Burası eve dahil ama sanki evin farklı bir odası gibiydi. Bu odanın tavanı gayet yüksek görünürdü. Galiba tavanda tavan tahtaları yoktu ve doğrudan kiremitler olan bölüm başınızın üstünde duruyordu. Burada hamur açılıp yufka pişirilirdi. Ortalıkta dolaşmaması gereken eşyalar da bu gibi yerlerde saklanabilirdi. Mesela arkadaşımın misketleri veya oyun kartları. Yine böyle yerlerde turşu kavanozları, reçel saklama kapları, elekler, sofralar, oklavalar bulunabilirdi.

Bizim evde doğrudan bu hissiyata hizmet edecek yer pek bulamıyordum. Bir dolabın kapağını açıp orada, sarı renkli eski, “marşlar ve kasideler” yazılı bir kitap bulmuştum. Normal bir kitap boyutundan daha küçük, bir nevi cep kitabı denilebilirdi. Kitap yıpranıp dağılmaya çok elverişliydi. Zaten bir zaman sonra öyle de oldu. Babaannem kitabın yapraklarını dikerek birbirine tutturmuştu. Bu haliyle hepten kırılgan bir hale gelmişti. Yine de yokluktan bu kitabı epeyce okuduğumu bilirim. Öyle ki kitabın yaprakları kopup dağılmıştı.

Oturma odamızın tavanında, o tahta tavanda bazı oyuklar vardı. O günkü yaşayışımızda zihnimdeki insanlar ve şekiller, tavanı seyrettiğim zamanlarda oradaki oyuk ve çizgilerde gördüğüm manzaralar oluyordu. Mesela 3 tane yaşlı kadın, karşımızdaki evin kapısında duran dede, biraz evvel yıkanmış olan bulaşıklar, çatal kaşığın bulunduğu kap terk edilmiş ve genç ablalar bahçeye kaçmış. Daha başka kişiler, suretler ve hayaller oradaydı. Hepsini ve daha fazlasını tavandaki çiziklerde, şekillerde görebiliyordum.

Bunlara benzer hissiyatı yaşayabileceğiniz düşüncesi, hayali bir mekan olan uzay gemilerinin içinde bulunurdu. Bunları ekranlardan seyrederdik. Alabildiğine geniş olan uzayda, gezinip yeni yerler keşfetme fikri zihnimizi meşgul ederdi.

Bütün bu yaşananlar ve tecrübeler, insanın devamlı alışarak görüp duyduklarından başka yerlere, başka tecrübelere, görünmez, bilinmez mekanlara karşı merakının bir tezahürüydü. Bedenimiz sıradan mekanlarda bulunsa da ruhumuz galiba oralara sığmıyordu.

15.08.2025 Categories genel